Sahnedeki Işıktan İçsel Yolculuğa: Sıla’nın Hikâyesi Sinemaya Taşınıyor
Bir döneme damgasını vuran sahne performansları, cesur şovları ve hafızalara kazınan duruşuyla tanınan “Sıla”, yıllar sonra hayat hikâyesiyle yeniden gündemde. Sanatçının inişlerle, çıkışlarla ve derin dönüşümlerle örülü yaşam öyküsü sinema filmine uyarlanıyor. Yapımı devam eden film, yalnızca bir sanatçının hayatını değil, aynı zamanda bir dönemin ruhunu da beyaz perdeye taşımayı hedefliyor. Uzun bir sessizliğin ardından konuşan Kudrettin Sarıalioğlu Çebi, sahne dünyasında tanındığı adıyla “Sıla”nın bilinmeyen yönlerini samimi bir dille anlattı. Alkışlar, spot ışıkları ve gösterişli sahne kostümlerinin ardında yaşanan yalnızlıklar, hayal kırıklıkları ve içsel mücadeleler, filmde tüm çıplaklığıyla ele alınacak.
Bir dönem piton yılanıyla yaptığı sahne şovları, iddialı kostümleri ve şarkılarıyla adından sıkça söz ettiren Sıla, izleyicinin gözünde cesur, güçlü ve ulaşılmaz bir figürdü. Ancak sanatçının anlatımına göre sahnede sergilenen bu güçlü imaj, aslında iç dünyasında kopan fırtınaların bir yansımasıydı. Dışarıdan bakıldığında konaklarda büyümüş, varlıklı ve sorunsuz bir hayat yaşadığı düşünülen Sıla, gerçekte yalnızlıkla, hayata küskünlükle ve kendini arayışla geçen bir gençlik dönemi yaşadı. Sahne onun için bir gösteri alanından çok, hayata tutunduğu bir sığınaktı.
Sıla’nın aktif olduğu yıllar, dijital dünyanın henüz hayatın merkezine girmediği, popülerliğin satın alınmadığı bir döneme denk geliyor. O yıllarda sanatçılar; sosyal medya algoritmalarıyla değil, emekleriyle ve yetenekleriyle var oluyordu. Sıla da bu dönemin en çok konuşulan isimlerinden biri oldu. Çıkmadığı televizyon programı, röportaj vermediği gazete neredeyse yoktu. Ancak sanatçıya göre o dönemin en önemli farkı, mikrofonların şöhret için değil, sanatın kendisi için uzatılıyor olmasıydı.
Bugün ise onu bambaşka bir kimlikle tanıyoruz. Sahne dünyasından uzaklaşan Kudrettin Sarıalioğlu Çebi, hayatına Bio Enerji Uzmanı olarak devam ediyor. Enerji, şifa ve içsel denge üzerine çalışan Çebi, bu yolculuğun da aslında geçmişte yaşadığı acıların ve arayışların bir sonucu olduğunu ifade ediyor. Sanatla bağını hiçbir zaman koparmadığını vurgulayan Çebi için değişmeyen iki temel unsur var: insan sevgisi ve sanat. Film de tam olarak bu iki kavşağın hikâyesini anlatıyor.
Yapımı süren film, “Sıla”nın hayatını merkezine alsa da sadece bireysel bir biyografi olmanın ötesine geçmeyi amaçlıyor. Filmde, sahne ışıklarının ardındaki gerçekler, bir sanatçının iç dünyasındaki çatışmalar ve yeniden doğuş süreci ele alınacak. İzleyicinin, filmde yalnızca Sıla’yı değil, kendi hayatından da izler bulması hedefleniyor. Çünkü film, şöhretin, yalnızlığın, kayıpların ve yeniden ayağa kalkmanın evrensel hikâyesini anlatıyor.
Sanatçının bakış açısına göre hayat bir sahne ve herkes bu sahnede farklı roller üstleniyor. Kimi zaman gözyaşıyla, kimi zaman kahkahayla oynanan bu rollerin sonunda ise insanın kendi gerçek sesiyle yüzleşmesi kaçınılmaz oluyor. Yakında vizyona girmesi planlanan film, nostaljiyle yüzleşmeyi, geçmişle barışmayı ve yeniden doğuşu anlatan güçlü bir yapım olarak şimdiden merak uyandırıyor.
Haber: Osman Mirpaşa SEYREK/Melek ŞENOL