Uluslararası ilişkiler uzmanı, akademisyen adayı ve genç kuşağın iddialı kalemlerinden Mehmet Emir Aksoy, Arap-İsrail çatışmasını yalnızca güncel siyasi krizlerle değil, tarihin derin kökleriyle ele alan eseri “Kadim Savaş: Tarihten Bu Yana Arap-İsrail Çatışması” ile okuyucunun karşısında. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun önsözüyle açılan bu eser, sadece bir tarih kitabı değil, aynı zamanda geleceğin dış politikasına dair güçlü bir uyarı metni. Aksoy ile, tarih, strateji ve Ortadoğu üzerine kapsamlı bir sohbet gerçekleştirdik.
______________
Bu kitabı yazma fikri nasıl doğdu?
Mehmet Emir Aksoy: Bu kitap bir tesadüfün değil, bir öfkenin ve bir suskunluğun ürünü. Filistin için konuşan çok ama düşünen azdı. Tarihçiler duygusaldı, siyasetçiler yüzeyseldi. Ben ise, bu meseleye tarihin en gerisinden bakmayı tercih ettim. Çünkü Filistin-İsrail çatışması bir sınır meselesi değil; 3200 yıllık bir kimlik krizidir. Kitap, Ramses’in yazıtlarından başlayarak Sykes-Picot’a, Yavuz’dan Herzl’e, Enver Paşa’dan Netanyahu’ya uzanan bir zinciri açıklıyor. Bu çatışmanın köklerini kazmadan barış konuşmak ham hayaldir.
______________
Kitabın önsözünü Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu yazdı. Bu nasıl bir anlam taşıyor sizin için?
Aksoy: Bu önsöz, bir tarihçinin kaleminden bir strateji uzmanının sesine dönüşüyor. Halaçoğlu, Osmanlı’nın Ortadoğu’daki mirasını bilen, belgelerle konuşan bir isim. Onun desteği, bu kitabın sadece teorik değil, aynı zamanda milli hafızaya yaslandığını gösteriyor. Osmanlı, Kudüs’ü yönetti, ama biz tarihsel hafızayı kaybettik. Bu kitap, o hafızanın dirilişidir. Yusuf Halaçoğlu’nun imzası ise bu dirilişe atılan bir mühürdür.
______________
Kitapta Araplara yönelttiğiniz eleştiriler dikkat çekici. Bu tutumu nasıl açıklarsınız?
Aksoy: Kitap boyunca şu ilkeyi benimsedim: Gerçek, kimseye hoş görünmek zorunda değildir. Arap dünyası, Osmanlı’dan bu yana diplomasiyi değil ihaneti, devleti değil aşireti seçti. İngilizlerin altına serdiği haritalarla devlet kurmaya kalktılar. Ama en temel refleksleri bile yoktu: liderlik, strateji, süreklilik… Bu kitapta bunu “diplomatik yetersizlik” ya da “Kabile anlayışı olan Arap zihniyeti” olarak adlandırıyorum. İsrail devlet oldu çünkü plan yaptı,strateji üretti,Araplar ise slogan attı. Gerisi tarih…
______________
Türkiye bu çatışmada nasıl bir yerde durmalı?
Aksoy: Türkiye’nin Filistin’e olan bağlılığı elbette tarihî ve ahlakîdir. Ancak duygusal savrulmalarla dış politika olmaz. Bu kitapta Osmanlı’nın Kudüs’te kurduğu hoşgörü sistemini ve o modelin modern Türkiye’ye nasıl ilham verebileceğini uzun uzun inceledim. Biz sadece Müslümanların değil, Kudüs’ün tamamının tarihi mirasçısıyız. Türkiye bu çatışmada,tarihsel süreçten gelen doğal garantörlük hakkını masaya koymalı. Çünkü bu coğrafyada yalnızca silah değil, denge konuşur. O dengeyi sağlayacak tek aktör, Türkiye’dir.
______________
Okuyucuya doğrudan mesajınız ne olur?
Aksoy: Tarihi okuyun ama ezberle değil, sorgulayarak. Bu kitap bir ezber bozma çağrısıdır. Filistin için ağıt yakmak yetmez; akıl üretmek gerekir. Kitabı bitirdiğinizde şunu düşüneceksiniz: “Meğer biz yıllarca olayın yarısını bile bilmiyormuşuz.” Siyasi tarih, ezilenlerin ağzından değil, galiplerin stratejisinden öğrenilir. Ben bu kitabı bir tarih kitabı gibi değil, bir strateji metni, bir bilinç haritası gibi yazdım. Filistin-İsrail çatışması bitmez belki ama biz artık neden bitmediğini anlayabiliriz.
______________
Genç yazarlara ya da akademisyenlere son bir tavsiyeniz?
Aksoy: Cesur olun. En çok eleştirdiğiniz şeyin en çok çalıştığınız şey olması gerektiğini unutmayın. Bilgi, ancak kavga edilirse kıymetlidir. Eğer yazdığınız kitapta sizi korkutan satırlar yoksa, siz hâlâ yazmıyorsunuzdur. Ben bu kitapta, hem Arapları hem İsrail’i hem de kendimizi masaya yatırdım. Çünkü korkmadan yazanlar, geleceği belirler.